Navigation Menu

Türk Hackerlar İş Başında!

Merhaba değerli okurlar, bu yazımızda sizlere Ay yıldız altında birleşen bir grup hacker hakkında bilgi vereceğim. 

İslam Düşmanlığı!


Uzun zamandır, hatta yıllardır dinimize ve ırkımıza yönelik birçok saldırı düzenlendi.  Yüzlerimize gülüp ardımızdan hain planlar kuran ve de uyguladıkça bunları kutlayan düşmanlarımız, her zaman ki gibi ardımızdan gizli işler çevirmeye devam ediyor. Gerek silahlı örgütler aracılığı ile saldırılar düzenleyerek, gerekse aramızda gezen hainleri ile saldırarak düşmanlıklarını her daim bize hatırlatan bu korkaklar, nefretlerini bize yansıtmak için yeni silahlar geliştiriyor ve yeni saldırı şekilleri için çalışmalarını devam ettiriyorlar. Bizlere barbar diyerek aslında kendilerinin ne kadar cani ve merhametsiz olduklarını hatırlatıyorlar. Siber yolla da bizlere saldırmaktan geri kalmayan bu şahsiyetler, tabiri caiz ise dört koldan bizleri yok etmek için uğraşmaya devam ediyorlar.
Namı yürüyen tarih olan ve ırkımızı en iyi anlatan tarihçimiz İlber Ortaylı Hocamızın çok güzel bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum. "Her milletin kendine özgü bir niteliği vardır. Türkler de teşkilatlanma yeteneği yüksek, askeri bir toplumdur. Yani "Her Türk asker doğar" sözü, beğenin ya da beğenmeyin doğrudur." Bu sözün doğruluğu Mete han zamanından belli etmiştir kendini ve günümüze kadar da ispatı sürmüştür. Bunun sürmesinde ki en önemli unsur ise vatanperverliğinden ödün vermeyen Türk gençliğidir. İşte sizlere yine bir grup Türk gencinin vatanperverliğinden söz edeceğim.


Türk Gençleri İşe El Attı!


Azerbaycan ve Türkiye’den bir grup genç bu saldırılara meydan okudu ve The ORDER ismimin altında toplanıp siber saldırılara kalkan olmaya karar verdi. Ekipte yer alan Yeşil Ejder lakaplı Azerbaycanlı Hacker, ekibin yeni kurulduğunu ama üyelerin birkaç yıldır sosyal medya üzerinde Azerbaycanlı Türkler hakkında ve Türkiye hakkında hakaret içerikli sayfalara saldırılar düzenlediklerini belirtti. Bu saldırıların ilerleyen yıllarda daha da sertleşeceğini söyleyen hacker arkadaşımız, yıllardır süre gelen Türk düşmanlığının ve yapılan saldırıların göz ardı edilemeyeceğini ve kendilerini bu gibi siber saldırıları engellemek için çalıştıklarını belirtti. The ORDER ekibi olarak her bireyin kendi görevi olduğunu ve verilen görevin en iyi şekilde yapmaya çalıştığı anlattı.  Birlikte daha güçlüyüz diyen grup sözcüsü arkadaşımız,  kardeşlik bağımızın her daim güçlü kalacağını belirtti.

Son Sözler!



The ORDER ekibine ve tüm Türk-İslam gayesi için mücadele eden askerlerimize ve polislerimize sivil vatandaşlarımıza huzurunuzda teşekkür ederim. Kara, deniz ve hava ordumuza eklenen siber ordumuzun da sayısı umarım daha da artar. Sizlere iyi bloglamalar diliyorum.


0 yorum:

Modern Karavan – Eko Kapsül Akıllı Evler

Bir önceki yazımda sizlere, hoşnut olduğum bir anımı yazmıştım. Hatta bu anımı hayallerim ile birleştirerek güzel bir hikaye tadında sunmuştum. Bu yazımı da kendi hazırladığım güzel bir slayt video ile sizlere sunmuştum. Yazımı okumayanlar  buraya tıklayarak okuyabilirler. Bunun üzerine gezmenin ve Dünyayı görme hayalimi gerçekleştirmenin ilginç bir yolunu daha buldum. Karavanları bilmeyen yoktur. Hatta bunu şık ve modern halleri bulunmaktadır. Bu yazımda sizlere modern, şık ve kendi enerjisini üretebilen bir karavan tipi ev modelinden bahsedeceğim.

Slovakya merkezli Nice Architects isimli şirket, dışarıya bağlılığı ortadan kaldıran, doğa dostu olup kendi enerjisi ile çalışan karavan şeklinde yeni ev modelleri tasarladığını 2015 yılları içerisinde duyurmuştu. Günümüzde ise sınırlı sayıda üretilmeye başlanıp satış sonrası teslimatlara başlanmıştır. Peki, nedir bu eko kapsül evler?

Eko Kapsül Akıllı Evler!

İsminden de sizlere çağrıştıracağı gibi doğaya uyumlu ekolojik sisteme zarar vermeyen bir akıllı ev modelidir kendisi. Görüntü olarak da bir kapsülü andırdığı için Eko Kapsül ismini almıştır.
Bu evler, temel ihtiyaçlarını bünyesine eklenen türbin ve paneller sayesinde güneş ışığı, yağmur suyu ve rüzgâr enerjisi ile sağlamaktadır. İstediğiniz yerleşim alanına bu evler sayesinde kurulabilir hatta tepeleri ve dağları kendinize mesken tutabilirsiniz. Ekmek elden su gölden Atasözünü, ekmek elden su buluttan olarak değiştirebilirsiniz.

Bizim Evin Halleri!

Eko kapsül akıllı evler standart olarak 8 metrekarelik bir alana sahiptir. Bu akıllı evlerin içerisinde, bir adet mutfak, bir adet banyo-tuvalet, çift kişilik bir adet yatak odası ve küçükte bir oturma odası yer almaktadır.



Evin Tasarımı!

Eko kapsül evlerin dışa bağlı yaşamı sona erdirip kendi enerjisini ve ısısını sağladığını söylemiştim. Kapsülün üst kısmında günlük 600 Watt güneş enerjisi depolamasını sağlayacak panel sistemi kuruludur. Bu sayede ev içi sıcaklığı ve sıcak su ihtiyacı karşılanmaktadır. Kapsül evin su ihtiyacı ise yağmur aracılığı ile karşılanmakta. Yüzeye yerleştirilen panel, yağan yağmur suyunu kendi bünyesinde depoluyor. İçerisinde ki arıtma ve filtreleme sistemi ile de her daim içime hazır su bulunmaktadır.
Ev günlük elektrik ihtiyacını ise kurulan rüzgâr türbini sayesinde karşılamakta. Gündüz ve gece boyunca 750 W.’a kadar elektrik enerjisi depoluyor.  Türbinin taşınabilir halde olmasını ise dayanıklı olan teleskopik bir direk aracılığı ile sağlanmakta.  Bu türbin sayesinde 7/24 elektrik üretimi sağlanmakta.

Geleceğe Merhaba!

                   
Öğrendikçe kendini geliştiren insanoğlu, öncelik olarak göçebe yaşamını, yerleşik hayata geçirdi. Ardından da bu yerleşik yaşamını modern bir hal ile geliştirdi. Sonrasında geniş alanlara açıldı ve evlerini de yanında taşımaya başladı. Son gelişmesi ile de artık kendi enerjisini bile üreten ev yapımını başardı. Daha da ileri düzeylere gideceğimize inanıyorum. Sizlere iyi bloglamalar dilerim.

Blogcu Baykuş

4 yorum:

Sokağın Çocukları (!)

Evde

Bir çocuk düşünün yedi yaşlarında. Kalacağı evi, kendine ait odası var. Üç öğün sıcak yemeği, istediği her an banyo yapabilecek bir rahatlığa sahip. Bedeni ve kıyafeti temiz, çevresindekiler ona bakmaktan ve sohbet etmekten hoşnutlar. Şiddet görmeyen, aksine onun geleceğini garantiye almak için uğraşan ebeveynlere sahip bir çocuk. Bir gelecek hayali var, yaşayabileceği hayatı seçebilme hakkı ve ideolojisi var. Bir de madalyonun öbür yüzü var.  Bakın onlar ne diyor.

Sokakta

Sizin göremediklerinizi görürüz. Yaşadığımız her saniye ömrümüzden bir yıl gibi geçiyor. Gündüz dışlanıp, geceleri de dayak yedikten sonra soğukta uyuyoruz. Siz 500 m. Yolu navigasyonsuz gidemezken, biz her ara yolu ve kestirmeleri biliyoruz. Bu tecrübedir. Her anı yanlışlarla dolu olan her şerde var olan hayrı bileniz. Üstüne de kıyafetimiz kirlidir, eskidir hatta yırtık. Siz moda diye yırtık giyiyorsunuz, biz ise mecburen. Çünkü yenisini alacak paramız yok. Çoğumuz öksüz, yetimhanede dayaktan kaçtık ama dayaktan yine kurtulamadık. Kimimizde sermayesi olduk bir abi dediğimizin, merhametten soğutulduk sıcak dayağı yedikçe. Sadece hırsızlığı ve dilenmeyi öğrettiler bize. Hani siz en küçük olayda koşarak bir psikoloğa veya doktora gidiyorsunuz ya, işte bizlerde o adı abi olan merhametsiz vicdan yoksunu kişilere dert anlattığımızda yine dayak yiyoruz. Bizi koruyacak kimsemiz olmadı. O kadar dayağı yedikten sonra da yeni bir yaşantımızın olmayacağı ve bu yaşamın bize kaderimiz olduğunu kanımıza kadar dayattılar. Etrafımız siz insanlarla dolu ama sizlerde bize pislik gözü ile bakıyorsunuz. Siz bize, kapınızın önüne kattığınız çöp poşetlerinin bizden daha değerli olduğunu bakışlarınızda anlatıyorsunuz. Çocukluğumuz zaten öldü. Gençlik hayallerimizi çalıyorsunuz. Bizlere hizmet sağladığınızı sanıyorsunuz ama sadece parası olanların bankasında ki hesabına biraz daha yüklü para katılmasını sağlıyorsunuz. Görüyoruz, bizim için yardım kampanyaları, özel toplantılar hazırlıyorsunuz. Pahalı mekânlarda, kapalı kapılar ardında. Üzerinizde de geceye özel pahalı makyajınız, elbiseniz, çantanız ve ayakkabılarınız. Orada hepiniz varsınız da bir biz yokuz. Bizim halimizi bilmeden, sadece ağzı laf yapan birisinin yazdıklarını okuyorsunuz. Bizim için pahalı semtlerde özel dernekler kuruyorsunuz ama bizim kalmamız için bir yer yapmıyorsunuz. Yapılsa da bizim sizden birini tanımamızı istemiyorsunuz. Hani biz çocuklar geleceğiniz idik. Hani eğitim almamız önemli idi. Neden bizler hala sokaklardayız? Neden her akşam bizden istedikleri kadar para toplayamadık diye aç kalıyoruz? Üstüne de dayak yiyoruz. Neden? Siz evlerinizde rahat yatağınızda uyuyorsunuz. Biz de kartonun üstünde. Neyse sizler uyumaya devam edin. Biz yerinize uyanık oluruz. Üşürüz, şiddet görürüz, ağlarız.

Son Olarak!

Değerli blog okurları, mahallemizde, ilçemizde, ilimizdeler. Aslında her yerdeler. Bizlere düşen görev, sokakta yaşayan, gelecekleri elinden biz insanlar olarak çalınmış bu genç kardeşlerimize yardım edelim. Onların başına gelen her acı olaydan bizlerde göz yumduğumuz için sorumluyuz. Gördüğünüz yerde polislerimize haber verin. Onlar gelip yardımcı olurlar. Bu çocukların ilerde bir katil, bir uyuşturucu kullananı veya satıcısı olmaması için, yardım elinizi uzatın. Polisimizin şefkatli kolları ve psikologların umut dolu bakışları onlara sizlerin aracılığı ile kurtarmaya yetecektir. Hayat böyle diye adlandırmayın. O kadar da basite kaçmayın en azından. Hazır yeri gelmişken, hayat sadece bir döngüdür. Mevsimsel, tarihsel, zaman dolu bir döngüdür. Vaktinde çiçeğin açmasına, ormanın kurumasına, yağmurun yağıp, güneşin doğmasına yardımcı olan bir döngüdür. Artık bu yalana son verin. Geleceğimizi, seçilmiş çocuklara değil, yaşayan tüm çocuklara emanet edelim. Sadece bizler değil, kalan herkes mutlu ve huzurlu yaşasın. Çevremize dengeli ve adil bir yaşam sunabilirsek adına bunu yapmalıyız. Geleceğimizi emin ellere teslim edebiliriz.

0 yorum:

Hayallere Yolculuk!

kikamu.blogspot.com.tr
Resim yazısı ekle
Güneşin doğuşuna kuşların şen şakrak sesleri eşlik ederken gün yeniden başladı. Ben ise sırtımda yorgunluğum, özlemim ve yaralarım ile aldım başımı gidiyordum. Pusulam Güneşti ve ben nereye gittiğimi bilmeden sadece yürüyordum. Tüm sorumluluk yavaş ve uysal adımlar ile ilerleyen ayaklarıma aitti. Yürüdüğüm yol bana öyle muazzam güzellikler sunuyor ki, nereye gittiğimin bir önemi yoktu. Uzun ince bir patika da doğanın huzuru rahatlatıcı sessizliği ile ilerliyordum. Bu güzellikleri tek keşfeden ben miydim acaba diye düşüncelere dalmak üzereydim ki bir araba kornası ile bana selam verdi. Aracı daha görmemiştim ama beynim hemen tahminler yapmaya başlamıştı. Gönlüm ise beynim düşünürken şıp diye aracın ve içerisinde barındığı kişiler hakkında doğru tahminde bulunmuştu. Geriye ise onlara dönüp hem doğru cevabı bulmaya hem de yeni yol arkadaşları ile gönlümüze hitap eden yerleri keşfetmeye koyulmak kalmıştı. Evet, kesinlikle bu T1’di. Sadeliği ve mütevaziliği ile öyle güzel bir araba ki, hayran olmamak elde değil. Tereddüt etmeden atladım arabaya ve yeni dostlara merhaba dedim.

Bir Yolun Sonu!

Doğa ve kendi yanında barındırıp, insanlığa sunduğu doğallığı görünce, T1’den ayrılma zamanı gelmişti. Yolun müsait tarafında, dostların iyi ve güzel temennilerini de yanıma alarak, o eşsiz yolda kendimle kalmaya devam dedim. Bir yol düşünün sonu görünmüyor ama sizi de korkutmuyor. Aksine iyi ki bu yoldayım dedirtiyor sizlere. Sağ ve sol taraflarında yer alan uzun ağaçlar, küçük bir çocuğun elinden tutan anne bana gibi eşlik ediyor yola. Böyle zamanlarda müziksiz olmaz fakat, doğanın kendi sesini dinlerken farklı bir müziğe ihtiyaç var mıdır ki. Yol boyu yürürken, sol yanımda bir at çiftliği gördüm. Orayı görünce mola vakti geldiğini düşündüm ve atları izlerken bir bardak çayın iyi geleceğini düşündüm. Atların güzelliği ve çiftliğin otantik oluşu öyle huzur verici ki bugünü burada tamamlamak gerektiğini düşünerek, o geceyi çiftlikte geçirmeye karar verdim.  


Günün Ardından Geceye Merhaba!


Kalan sürede atları sevdim, onlara yem ve su verdim. Onlarla sohbet etmek bile ayrı güzel.  Ardından oranın çalışanlarına yardım ettim. Elimden geldiğince destek oldum.  Çalışmanın ardından emeğinin karşılığı bir bardak su dahi olsa, muazzam bir lezzeti var. Gün boyu geçirdiğim o mükemmel zaman dilimine en güzel hediye,  rahat bir uykuydu. Zaman geceye doğru ilerlerken atların olduğu alanı gören bir odada kaldım. Pencereye yaslanmış, etrafı izlerken, çiftlikten bir müzik sesi duyulmaya başlamıştı. O güzel müziğe kapıldım güzel hatıraları yeniden yaşamaya başladım. En güzel anım ise atın sırtında tembel adımlarla gezmek olmuştu ki çalan müzikte bunu bana yeniden hatırlattı. Gözlerimi kapattım ve yüzümde ki tebessüm eşliğinde at sırtında gezintiye devam ettim.

Sizlerde Gözlerinizi Kapatın!


Bu güzel hikâye aslında benim yaşadığım bir anımdı. Tabii ki ben bunu freeman olarak biraz daha geliştirdim ve yeni olaylara uyarladım. Bu uyarlama ve geliştirmenin bana en büyük destekçisi ise buradan ulaşıp dinleyebileceğiniz şarkı sayesinde. Sizlere iyi dinlemeler ve iyi bloglamalar dilerim. Yeni bir yazıda görüşmek üzere. Selam ve dua ile kalın.

Blogcu Baykuş..!

0 yorum:

Ölüm Allahın Emri!

Merhabalar!

Bendeniz, sınavda sorularını çözüp, kâğıdını öğretmenine teslim eden bir öğrenci, yaşamını çaylaklıkta profesyonelliğe ulaşmış bir kişi, bitirilmemiş bir sigara, unutulduğu için soğuyan bir bardak çay,  söylenmeye utanılmış dilin ucunda kalan yarım bir söz, sevgiliyi uğurlarken yolculuğuna son kez tutulan eli, edilen son vedayım. Ben yarınını sonsuzda bekleyen, üzerine yorgan diye toprağı örtenim.  Sevdiğimi düşlerken, sağ yanıma dönmüş sorgu meleklerini bekliyorum. Çok şaşırdınız değil mi? O zaman size nasıl olduğunu anlatayım.

Ömür!

İyi hatırlıyorum, dün sabah uyandım. Elimi yüzümü yıkadım, ailemde ki her bireyi ayrı ayrı öperek uyandırdım.  O güzel kahvaltı soframızı ve ailemin güler yüzlülüğünü size anlatamam.  Çocuklarımla biraz vakit geçirdikten sonra hazırlanıp, ömrümün bitimine kalan süreyi çalıştığım yerde devam etmeye gittim.  İşe geldiğimde herkes ayrı güler yüzlü, herkes ayrı bir mütevazı, herkes ayrı bir saygılı. Bizim asık suratlı Asım amca bile gülüyordu bugün. Sağlığım bile o gün bana izin verdi, mutlu olmam için. Şaşkın ve hayretler içinde ömrümün en huzurlu gününü yaşıyordum. Hatta iş yerinde birkaç hata yapan personel bile oldu ama patronun şekerliği üstünde idi. Hiç kızmadı. Hatalı yapılan işin ücretlerini personelin aylığından kesilmeyeceğini söyledi. Hâlbuki ben ne korkmuştum. “Eyvah! Şimdi bu huzur bozulacak. Tüh ulan tamda alışmıştım şu melete” diye. Körü körüne felaket tellallığı yaptım.

Ani Ölüm!

Herkes işine geri dönmüşken, beyaz takım elbiseli, uzun saçlı, yakışıklı mı yakışıklı orta yaşlı bir beyefendi geldi ve “hadi gidiyoruz” dedi bana. Şaşkınlık bir yana hiç sual etmeden takıldım peşine.  Ne bir eşya ne de yolculuk için para. Üzerimde yer alan cüzdan, telefon, iş kıyafeti ne varsa bıraktım ve o beyefendi ile yürümeye devam ettim. Yolumuzun uzun olacağını hissediyordum. Fakat soru sormayı hiç düşünmeden yolumuza devam etmeyi tercih ettim. Uzun bir yolun sonunda birden kendimi kefene sarılırken buldum. Beni saranlar hakkımda konuşurken öğrendim ki, kalp krizi geçirmişim. Demek ki o beyefendi Azrail idi. Hep anlatılırdı büyüklerimiz en yakışıklı melek diye ama bu kadarını ben bile beklemiyordum. Arada ölümü düşünüyordum. Azrail bana eşim olarak görünür öyle canımı alır diye tahmin ediyordum ama hiçte öyle olmadı. “Son kez görmek isteyenler gelsin” diye seslendi görevli arkadaşlar. Bende gelenleri izliyordum. Hepsine seslendim ama kimse beni duymuyordu.  Beni hep güler yüzle karşılayanlar, ağlayarak uğurluyordu. Hâlbuki ölümümde de beni gülerek uğurlamalarını isterdim. Başucuma gelen annemin ayrı, eşimin ayrı, babamın ayrı, çocuklarımın ayrı feryadı vardı. Bu kadar kötü müydü ölüm? Kaybettim diyorlardı her seferinde. Ben bunu hep çocukken oyunlarda derdim. Yandın, kaybettin ver bilyeleri diye. Burada ise bambaşka anlamı varmış bu sözün.  Evet onlarla bu dünyada yolum ayrılmıştı, artık onların yanında olamayacaktım.  Anlıyorum ki çocuk iken dediğimiz kaybettim sözü çocukluğumuzda ki kuru kuruya kaybettim demek değilmiş, asıl bu konuda yarım kalıyor ve kaybediliyormuş.  Beni kucaklayıp tek kişilik yatağıma, kıyamete kadar kalacağım hücreme götürüyor tüm sevdiklerim.  Ne kadar da titiz ve dikkatliler. İncitmeyin diyordu yukardan büyüklerim. Canı bir daha yanmasın diyerek ağlıyordu anneciğim. Biliyordu ama yüreği kabullenemiyordu bu durumu. Tahtımdan indirdiler topraktan yatağıma yatırdılar beni. Üzerime de gül atar gibi dökmeye başladılar toprağı. Ne garip yatağım ve yorganım aynı üründen. Üzerimde örtüldükten sonra meleklere seslenmeye başladılar. “koruyun bu kulu” diye. Meleklerin selam ve duasını alındıktan sonra, tüm sevdiklerim bir bir gittiler. Geriye ben ve amellerim kaldık.  Gözyaşı ile ıslanan toprağıma bir de yağmur eklendi. Artık burada işimiz bitti. Kıyamete kadar bekleme vakti.

Son!

Merhaba değerli blog okurları, kendimce ölümü ve sevdiklerimizi kaybetmeyi onların gözünden anlatmaya çalıştım. Ne kadar etkilidir bilemem ama ben ölüm kelimesini ne zaman duysam dinginleşirim ve kendimi sorgularım. Rabbim dilimizden Sübhanallahi ve bi-hamdihi sübhanallahi'l-azim zikrini düşürmesin. Son sözümüz Efendimiz (s.a.v)'den olsun: "Akıllı kimse ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için çalışandır." (İbn Mace, Zühd 31)

0 yorum:

Kitap Okuma Alışkanlığı!

Merhaba değerli blog okurları, bu yazımda sizlere kitap okuma alışkanlığı kazanmak için verdiğim mücadeleden bahsedeceğim. Bu kardeşinizde çevresinde ki olgu ve olayları bahane edip rahat kitap okuyamamadan şikâyetçi biridir. Hiç zamanım yok bahanesi öyle bir sarmış ki beni, yarım kalan kitabımı görmesem hala bu şekilde devam edecektim.  Kendimce bahanelere sığınıp bir türlü kitap okuyamayan ben, belki kafama uyan bir çözüm bulurum da yeniden kitap okurum diye Google amcaya sordum. İşin aslı kitap okumaya meraklı biriyim ama etrafımdan da destek görmeyi bekliyormuşum meğerse J.  En sonunda bu durumu ekip çalışmasından çıkarıp bireysel olarak kendim için yapmaya karar verince bolca çözüm yolu üretmeye başladım. Benim gibi okuyamama sıkıntısına sahip iseniz bu yöntemler tam bizim için dostlarım.

Nasıl Olacak Bu İş!

Öncelikle dostlar, basitten zora doğru ilerlemek gerekiyormuş. Ben ilk zamanlar elime ne gelse okumaya çalışıyordum. Yeter ki şu okuma alışkınlığım oluşsun, her gün rahat rahat kitap okuyabileyim diye.  Gazete, dergi gibi ekipmanlar başlangıç için ideal. Çünkü gazete ve dergilerde her konu başlığı yer alıyor ve okuma süresi en fazla 5-10 dakika barındırıyor. Emin olun haber başlıklarını seçip okuduktan sonra, ben anlamam bir türlü beni sarmaz deyip vazgeçmelerinizden pişman olacaksınız. Böylelikle sizde sıkılmamış olacaksınız. Bunları okurken illa ki bir başlık, bir köşe yazısı, bir haber muhakkak sizin dikkatinizi çekecektir. Dikkatinizi çeken başlıkları not alın. Buradan sevdiğiniz ve okumaktan hoşnut olacağınız kitap türlerine ulaşmış olacaksınız. Düzenli olarak gazete ve dergiye adapte olduktan sonra gelelim ikinci aşamaya. Yani okumayı sevdiğimiz kitap türlerini belirlemeye. Seçtiğiniz türler üzerine araştırmalar yapın, çevrenize danışın. Kimler bu alanda daha iyi yazıyor, kimler okunmalı, hangi yazarı öneriyorlar. Unutmayın,  “İyi bir kitap, iyi bir okuma deneyimi sunar.” Bunları da belirledikten sonra, en yakın kitapçıya yolculuk başlasın derim.  Bu arada seçtiğiniz kitabı yorumlarda lütfen belirtin. Seçtiğim tarzlara uygun ise sizin seçimlerinizden yararlanarak bende kendime ait bir kütüphane kurabilirim.

Kitap Seçiminden Sonra!

İlk olarak dediğim gibi ağır kitaplar seçmeyin. Çünkü ne kadar sizin okumak istediğiniz tür de olsa ilk dakikadan kendinize yüklenmek, sıkılmanıza sebep olur ve bu okuma alışkanlığınızı bitirebilir. Uygun kitabı bulduktan sonra gelelim okuma sürelerine. Benim tavsiyem günlük 10 sayfa ile başlamak.  Belki bu gün içinde size bir on sayfa daha okuma fırsatı sunabilir. Okumaya başlamadan önce sosyal medyadan okuduğunuz kitabı duyurun. Konu ile ilgili çevrenizde bulunan arkadaşlarınız ile de irtibat halinde olup kitaplar hakkında konuşmaya başlayabilirsiniz.

Son olarak!

Değerli okurlar, bir gün dahi olsa okumayı aksatmayın.  Her gün sayfa çoğaltmaya çalışmayın. Eski ve yabancı kelimelere denk gelirseniz, kelimeyi not alıp anlamına bakın ki kitap size sıkıcı gelmesin. Sizlere iyi okumalar ve iyi bloglamalar dilerim.


Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Bloguma Yazdığım İlk Yazım!

Merhaba blog, bugün sıradan ve boş geçen günlerin son günü...
10 dakika sonra ailemi fizik tedavi için hastahaneye götüreceğim ve bende kendi işlerim ile uğraşacağım. Blogu açalı 2 dakika oldu. Yarından itibaren bol düşünceli ve bu düşüncelerini bloguna döken biri olarak karşınızda olacağım.

Blog yazarlığı konusunda daha yolun başındayım ama zamanla kendimi geliştirip daha iyi içerikler üreteceğime inanıyorum. Kim bilir belki bir gün ülkenin hatırı sayılır blog yazarlarından birisi olurum. Her işte olduğu gibi blog yazarlığı işinde de sabır ve emek olmazsa olmaz kriterdir.

İnsanların bilgilerinizden faydalanıyor olması mutlu olmak için yeterlidir.

Bildiğim konuları, edindiğim bilgi ve tecrübeleri okurlarımla paylaşacağım. İlk yazımda samimi bir yazım dili kullanmış olabilirim ancak bundan sonraki yazılarımı daha bir profesyonellikte hazırlayacağımdan emin olabilirsiniz.

Okudğum kitapları, izleyip etkilendiğim filmleri, sokakta öğrendiklerimi, iş hayatı tecrübelerimi, fikirlerimi, düşüncelerimi bu blog aracılığı ile internet aleminin derin dehlizlere salacağım, kim bilir belki bir dehlizde karşılaşıp birlikte bir kahve içeriz.

İyi bloglamalar dilerim.

Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Sevince!


Geceleri kahvelerime ortak olup,  ileriye dönük düşüncelerimde bana eşlik eden ve beni yutmaya çalışan yalnızlığa en güzel tekmemi atmama yardım eden blogum. Aslında sen benim aynada baktığım yüzüm, kendimle baş başa kalışım, itiraflarım ve kabulleniş sürecimsin.

Konuşmak zor gelir bazen insana ama yazmak, konuşmaktan biraz daha kolay geliyor bazen. Bugün sana yalnızlığımı itiraf edeceğim. Ve böyle bir hatayı nasıl yaptığımın bile farkında olamayışımın sebeplerini daha kesinleştirmiş değilim.  Birkaç hafta, ay veya yıl unuttum saymayı ama çok uzun bir süre onu biliyorum. Bu süre zarfında bekar takılan, arkadaşlarım ile gezen, bazen evde tembellik kelimesini canlı canı yaşayan ve kalan süreden bir hayır beklemeyen biri olarak, bir gün ansızın gelen tatlı bir telaşın haberi ile bir toparlanma ve ciddiyete kavuştum.

En yakın iki kardeşimin mutluluğa yelken açtıklarını ve evliliğe doğru gittiklerini öğrendik sağ olsunlar mutluluk haberlerini eşlerine, dostlarına yaymaya vesile oldum.  Davetiyelerini tasarlayıp basımını yapmanın gururu zaten tartışılamaz. Tatlı telaşelerine bizde ortak olduk ve gün geldi kına ve düğünde eğlenmeye.  Güzel başlayan törenimiz bizi de uzun süredir göremediğimiz abilerimiz, kardeşlerimiz ile buluşturunca daha da keyifli hale geldi.

Devamında Olanlar!

Evet, gün eğlenme ve kardeşlerimizin mutluluğuna ortak olma günüydü.  Bizler eğlenceye başlamış yüzümüz güleç oyunlarda iken bir anda aklıma düşen yalnızlığım bana bir kamyon çarpmış hissi vereceği aklımdan geçmiyordu. Çarpmanın etkisi ile bir ara oturdum ve bunu nasıl atlatabilirim diye düşünmeye başladım. Yaralarımı sarmam gerekti çünkü o an ne yeri ne zamanı idi bu yalnızlık hissinin. Bir yanımda düğün bir yanımda yalnızlık, tam ortasında da ben. Bu durumu atlatmaya çalışırken acaba gücüm var mıydı? Ne kadar hazırdım onu dahi bilmiyorum. Tek fark ettiğim yüreğimde ki sızı ve bir anda yere düşüp kırılan bardak gibi olmuş benliğim.  Kardeşlerimin mutluluğuyla bende mutlu oluyordum ama yetmedi yalnızlığı avutmaya. Bir sıcak el aradı ellerim, bir çift göze ihtiyacı vardı gözlerimin.  Sonrasında ise salondan çıktım oturdum bir kenara. Bir hava alayım toparlarım diye düşünmeye başladım. Artık içeride ki gürültü beni dışarıya itiyordu.

Dışlanmışlık kelimesi sanki o an yanı başımda benim misafirim idi…

Bu Konu Uzun!

Ne kadar çok yazsam da sevilmek istediğimi şuan faydalı olmayacak bana. O nedenle İçime doğan yalnızlığı bir kenara savurduktan sonra kardeşimin mutluluğuna ortak olmaya gittiğimden devam edeyim isterdim ama ona da dermanım kalmadı. Sana bu konuyu çok uzun anlatacağım diyordum ama ne kelimeler buna müsaade ediyor ne de gözlerim bunu destekliyor.  Bağışla bu defalık.

Neyse güzel dostum. Ben bir kahve daha içeyim.

Size iyi bloglamalar.
Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Aşk Güzel Şey!

İlk günden başlamalı senden bahsetmeye. Ansızın karşıma çıkışın, hiç tanımıyorken seni, en derinden çok tanıdık gelişin.

İlk An!

Sanki sabah telefonla görüşüp akşamına buluşmak gibiydi o an. Sanki ömrüm olmuştun da ben sana hasret kalmışım gibiydi. İnsan insanla tokalaşır da; ben seninle ebediyete kapı araladım sanki elini tutunca. Ansızın hissedilen ve derinlere işleyen o ellerinin sıcaklığı gülüşün ile birleşince amansız olan geldi başıma. Gözlerin vardı da sanki ben ilk defa bir çift göz gördüm ömrümce. Bir gülüşün vardı gözlerine ışık tutan, bir gülüşün vardı içimde ki karanlığı aydınlatan. Ben cenneti hiç görmedim. Ölünce de oraya gitmek içindir dualarım. Bana çok güzel bir yer olduğu ve iyi insanların cennet ile ödüllendirileceğini anlatırlardı büyüklerim. Ölünce gidilebilirmiş oraya. Ben senin gülüşün ile gözlerini görünce cennete kavuşmak için ölmeye gerek kalmadığını anladım. Kalbimin tekrar atışı ile anladım senin bana gönderilen en değerlim olduğunu. Ama ben korkak bir çocuktum o zamanlar. Sen karşımda kanlı canlı durduğun halde Ne dilim vardı konuşmaya, ne de gözlerim anlatabildi yalnızlığımı. Kafam da gerekli gereksiz o kadar çok şey vardı ki yüreğimde çok farklı değildi hani. Bir oda düşün, hırsız gelmiş bütün eşyaları dağıtmış, sandalyesi yıkılmış, dolapları parçalanmış, masası ise iki büklüm, yüklerini kırılmaktan anca kurtarmış. Odam sana layık değildi. Senin güzelliğine yakışmazdı. Benim seni korumam gerekti ve gönlümde ki harabede zarar görmene müsaade edemezdim. Mecburen bir adım gerinde kaldım. Hep gözlerim sendeydi. Seni izliyor gülüşünde mutlu oluyor, derdinde sana fark ettirmeden bende ağlıyordum. Sana faydam dokunmalıydı. Senin ağlamaman gerekti. Madem buna engel olamıyorum bende oturup ağlarım işte. Seninle aynı kefede olurum. Bak eşitiz işte diyebilmek için.

Bir Zaman Sonra!

İstemeyerek de olsa aramıza mesafe girmesine göz yumdum. Sana kavuşacağım günü bekledim. Zaten derdim çoktu gelişine kadar anca toparlardım. Bu defa gönlümde ki harabeden başladım temizliğe. Sandalyemi en sağlam şekilde monte ettim. Dolapları kimse yıkamaz, masamın üstüne bir ton koysalar deprem de dahi yıkılmaz . Hepsi senin içindi. Senin gelişin içindi. Geldiğinde ise çok başkaydı gelişin. İlk gördüğüm zaman ki sen değildin. İlk gün ki gülen gözlerin bu defa ayrı güzel gülüyordu bana. Sadece bir çift göz değildi bana bakan. Gülüşüne zaten bir sözüm yok. Doğal antibiyotik resmen. İyi ki temizlik yapmışım ve kalbimde ki yerini hazır etmişim. Galiba bu sefer kalbime kurulacak ve bir ömür misafirim olacaksın gibi geliyor.

Ve Karar (!)

Korkma! bu defa eskisinden daha güzel bakacağım sana. Senin o tatlı gülüşünü tekrar görebilmek için beklemek yerine mücadele etme zamanım artık. Bu defa vazgeçmek yok. Ne olursa olsun seninle mutlu olmak için yaşayacağım. Ellerimi uzattım sana. Gel tut ellerimi, ikimizde sonsuza kadar ömür olalım birbirimize, gel tut ellerimi ki sana hasretim dinsin. Gel tut ellerimi de sana hazırladığım yepyeni tahtında güvenle sol yanıma kurul. Artık korkmuyor bu çocuk. Sadece sana ihtiyacı var.

Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Blog Yazmaya Nasıl Karar Verdim!

Merhaba değerli blog okuyucuları, bu yazımda sizlere nasıl blog açmaya karar verdiğimden bahsedeceğim. Öncelikle söylemek isterim ki hiç kolay olmadı. Çok kolay görünse de üzerinizde yersiz bir baskı oluşuyor. Daha doğrusu ben üzerimde böyle bir baskı hissediyordum. Normal zamanlarda kendimle bolca konuşup fikirler üretir ve bunları çevremde ki dostlarım ile paylaşırım. Fakat bunu bir blogta yazıp farklı görüşte ki kişilere paylaşmak,  onlardan gelecek farklı olumlu veya olumsuz tepkileri düşünmek üzerimde bazen haklı bazen gereksiz yere baskı oluşturuyordu.

Nasıl Başladım! 

Bir gün çok değerli ağabeyim Vural Egemen SARIGÖZ ile tanışma ve sohbet etme fırsatım oldu. Bildiğiniz üzere kendisi Profesyonel Blogun sahibi. O günden sonra kendisi ile bolca görüşmeye ve sohbet etmeye devam ettik. Buna vesile olan kardeşime ise sonsuz minnettarlığımı her zaman dile getiriyorum. Kendisinin önemli bir blog yazarı olduğunu öğrendikten sonra benim de önceden kompozisyon ve şiir denemelerim olduğundan bahsettim. Ama bir blog açmadığımı sadece evde defterime bu düşüncelerimi aktardığımı anlattım. Blog ile ilgili arada bazı haberler duyuyordum fakat iş hayatımda ki yoğunluğumdan dolayı çokta dikkat edemiyordum. Sonrasında yazı yazmayı bırakmak zorunda kaldığımı anlattım. Bende ki ışığı görmüş olacak ki kendisi ile sohbetimiz ardından bana bir blog açmamı ve sohbetimizde geçen konulardan günlük hayatıma kadar başlıklar altında yeniden yazmayı denememi istedi. İyi ki istemiş şuan kendimle gurur duyuyorum. İlk zamanlar bu çok zor oluyordu. Gerekli kelime sayısına ulaşacak doğru bilgiler içeren bir yazıyı yazmak tabiri caizse eziyetti.  Kendisinin desteği ile hatalarımı gözden geçirip düzenlemeler yaptıkça şuan daha iyi olma yolunda ilerliyorum.

Hesap Açma!

Blog açmadan önce sizlere mutlaka yeni başlayanlar için blogger e-kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Biz amatörler için faydalı bilgiler ile dolu kitabın içerisi. İlk olarak bir gmail hesabına ihtiyacım vardı. Önceliğim Google amcamızın sayfasına gitmek ve hesap oluşturma sayfasını açmak oldu. Sayfaya ulaşınca hesabımı oluşturmak için gerekli boşlukları şahsi bilgilerim ile doldurdum. Hesabım aktif olduktan sonra da blogger.com sayfasına geçtim. Yeni blog sekmesine tıklayarak başlık, adres ve şablon ayarlarını genel olarak yaptım ve blogum artık aktifti. Bundan sonrasında yapılacaklar ise temel ayarlardır. Blogger. com’dan ayarlar sekmesine gelin ve aşağı doğru açılan panellere size ait bilgileri ekledikten sonra şablon ayarlarınızı yapmak için şablona tıklayın ve buradan bloğunuzun PC görünümü altında yer alan özelleştir butonuna tıklayın. Açılan yeni sayfada belirli başlıklar ve o başlıklara ait şablonlar yer alır. Size düşen ise buradan kişisel zevkinize uyan veya benzeyen bir şablonu seçmek ve sağ üstte yer alan bloga uygula butonuna basmak. Blogunuz ilk halinden daha farklı bir görünüme kavuşacaktır.

İsim Tercihi! 

Gelelim benim bloguma isim bulma sürecime. Blogumun ilk ismi “yinebirgün.blogspot.com” idi. Çünkü bu söz benim anahtar cümlem gibi bir şey. Sosyal medyada paylaşımlarıma ön sözüm olarak muhakkak bu cümlemi eklerim. Daha sonralarda adını “bironurhikayesi.blogspot.com” olarak değiştirdim ki bu isim gerçekten cuk diye oturmuştu. İsim değiştirmeyi ilk zamanlar bilmiyordum ve deneme yanılma yöntemi ile blogger. com’dan ayarlar sekmesinden isim düzenleme alanını görünce kolay bir şekilde ismimi düzenledim. Daha sonrasında abim bana ismimi “kahvezen” olarak değiştirmemi istedi. Kahveye olan düşkünlüğüm göz önüne alınınca bu isim çok da uzak değil bana J. Daha sonralarında ise özgün, kendi hikâyemde yer alan bir isim tercih etmeye karar verdik ve yaşamımızda insanların bolca sürprizlerle dolu olduğunu ve benim kahve sevgim aklıma geldi birde Vural abimin bir kahve hikâyesi üzerine şuan ki ismi olan “kikamu.blogspot.com.tr” isminde karar kıldık. Gerçekten de çok güzel bir isim oldu.  Şuan bu isim altında bolca kahve tadında ve teknoloji kokan fincanlar dolusu yazılarımı her gün siz değerli okurlara sunmaktan şeref duyacağım. 

Sizlere iyi bloglamalar dilerim. Selam ve dua ile…

Blogcu Baykuş ve   Vural EgemenSARIGÖZ

0 yorum:

Sağlık Zayıflama Yöntemleri!

Merhaba değerli blog okuyucuları bu yazımızda sizlere sağlıklı zayıflama ve göbek eritmenize faydalı bir kürden bahsedeceğim. Tamamen doğal olan bu kürümüz sayesinde hem fit bir vücuda sahip olacaksınız hem de fazla kilolarınızdan kurtulup yaşamınızı sağlıklı idame edeceksiniz.

Doktor Diyor ki! 

Zayıflamak demek, vücutta biriken yağların yakılması anlamına gelmektedir.  Su kaybederek ve kas eriterek de zayıflamak mümkündür ancak bu işlem olumsuz sağlık sorunları doğuracaktır. Kontrolsüz zayıflamaya çalışan birçok insan ağır sağlık sorunları yaşamakta hatta hayatını kaybetmekte. Bunu engellemek adına aile hekiminize veya onun yönlendireceği doktora danışmadan bu tarz yöntemlere yönelmeyin.  
Kalan ömrünüzde sağlığınızı korumak ve geleceğinize emin gözüyle bakmak adına doğal olmayan her üründen kaçınmanızı şahsım adına şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle sigara – alkol gibi başlıca sağlığınızı olumsuz etkileyecek zehirli maddelere her ne olursa olsun yönelmeyin.  Gelelim doğal kürümüze.

Limon, Yoğurt, Pul Biber, Zerdeçal!

Bu kürün hazırlanışından önce faydalarından kısa kısa bahsetmek istiyorum. Limon, c vitamini deposu olan bu arkadaşımız sizlere bağışıklık sistemini güçlendirme, kalp-damar rahatsızlıklarından daha çabuk kurtulma, iç organları temizleme, kansere karşı koruyucu bileşen olma gibi daha sayısız faydaları bulunuyor.  Yemek ve salatalarınızdan ziyade, suyunuza, çayınıza bolca ilave ederek tüketin. Yoğurt, kemik sağlığı için önemli, minerali bakımından zengin olması ilk akla gelen faydasıdır. Bununla beraber sindirimi düzenlemekten, vitamin ve minerale, kilo vermeye yardımcı olmaktan kan basıncının düzenlemesine kadar pek çok faydası bulunmakta.  Pul biber, Evlerimizde yemeklerimize baharat olarak kullanırız ama aslında bir tutamı bile sağlık deposudur. İltihap sökücü ve enfeksiyon giderici olması nedeniyle artirit (eklemlerde vücut tarafından üretilen iltihap) ağrılarına çok iyi gelir. Diyabet ve sedef hastalarında da tedavi edici olarak kullanılır. Zerdeçal,  anavatanı Hindistan olan bu bitki, köri tozuna sarı rengini vermede ve kumaşlara renk vermede kullanılmakta. Batıda baharat olarak kullanılsa da Asya’da yıllardır doğal ilaç olarak kullanılıyor. Bu bitki Alzheimer’e hastalığında, birçok kanser hastalıklarında ve ciltte oluşan yaraların tedavisinde kullanılıyor. Tüm bu faydaların yanı sıra fazla kullanımı da zararlıdır. Baharata alerjisi olan kişilerde kramp ve gaz ağrıları görülebilir.

Tarif!

2 hafta düzenli kullanım sonucunda net sonuçlara ulaşacağınız limon-yoğurt kürümüzün tarihi ise şöyle;
Yarım limon, 3 çay kaşığı yoğurt, yarım çay kaşığı zerdeçal ilave olarak ( Zerdeçal karaciğer yağlanmasına kullanılan çok etkili bir baharat türüdür. ) evinizde o an zerdeçal yok ise 1 çay kaşığı pul biber. Dilerseniz pul biber ve zerdeçalı, yarım çay kaşığı pul biber, az miktarda zerdeçal olarak beraber de kullanabilirsiniz.

Yapılışı ve Uygulanışı!

Malzemeleri bir kapa veya bardağa katarak karıştırın gece yatmadan yarım saat veya bir saat önce karışımı tüketin ve ardından herhangi bir yiyecek yemeyin. Takviye bolca su tüketebilirsiniz tavsiyem suyunuza limon da ilave etmeniz. Bu kür tek başına işe yaramaz. İlave olarak spor da yapın, yürüyüş yapın, spor salonunda çalışmıyorsanız evinizde temel başlı spor hareketleri yapın emin olun faydasını göreceksiniz.

Sağlıklı dolu bir yaşam sürmenizi dilerim.


Blogcu Baykuş!  

0 yorum:

Yeni Ben!

Merhaba değerli blog okurları, geçenlerde sizlere bahsettiğim okuma alışkanlığı ile ilgili taktik ve yöntemleri uygulamaya başladım. Maalesef ülke gündemlerimiz o kadar boş ki. Seçecek konu başlığı bulamıyorum. Görebildiğim tek şey şehit haberleri.  Yürekleri dağlanmış, gözleri yaşlı yuvası huzurdan arınmış bir ev geliyor aklıma birde. Bu nedenle fazla yazı yazamadım blogumda. Hatta her gazete okuyup başlık belirlememde, ilave olarak her uygulamayı her deneyimimi yazmayı planlıyordum ama olmadı. Bende yeni bir başlangıç yapmaya karar verdim. Sizlere de bu başlangıç ve deneyimlerim üzerine yazı yazacağım. Bayağı detaylı ve kapsamlı bir çalışma olacak benim için. Umarım benim gibi meraklınız vardır da sizlere de faydam dokunur. Gelelim kısa kısa başlıklarımızdan bahsetmeye.

Gayem!

Türk – İslam gayesine yaraşır bir birey olup dilimi ve dinimi en doğru şekilde öğrenip, hayatıma uygulamak benim birinci görevim ve yaşam amacım.  Özüme yakışır şekilde davranıp, önce kendime sonra da geriye kalanlara “istenilince oluyormuş” diyeceğim.

Yaşam Prensipleri!

Gördüğüm bazı eksikliklerim vardı. Kendimle oturup bu konu hakkında istişare yaptık ve karşılıklı kabullenip anlaştık. Dünden bugüne, ilim, bilim, spor,  sanat ve kültür alanlarında birçok önemli kişiliğe yuva olan bu toprakların bir evladı olarak, kaldığımız yerden eğitim dolu yaşantımıza devam edeceğim.  Sonrasında öğrendiklerimi hayatımda uygulamaya başlayacağım.

Planlarım!

Fazla uzatmayıp toparlarsam eğer, Türk – İslam gayesine yaraşır, dili edepli, gönlü iman dolu bir genç olacağım. Edebiyat, spor, kültür ve sanat gibi pek çok başlıkta kendimi geliştireceğim ve çevremde ki güzel insanlara ve kardeşlerime öğretmeye çalışacağım. Yarından itibaren yeni yazılarımda detaylardan haberdar edeceğim sizi dostlarım.

Allaha emanet olun, Selam ve dua ile


Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Zümrütü Anka

Merhabalar değerli blog okurları, bugün sizlere kendi içimizde ki potansiyeli ortaya çıkarmak adına bir yöntem sunacağım. Bu yöntem sayesinde güçlü yönlerinizi daha geliştirecek, zayıf yönlerinizi güçlendirerek zaaflarınızı en aza indirecek. Elinizde ki imkânlar kısıtlı olsa bile güçlü yönleriniz sayesinde her anı fırsatlara çevirecek hatta küçük bir kelimeden cümleler dolusu mutluluklara sahip olabileceksiniz. Kendinizde gördüğünüz zayıflıkların farkında olup iş ve sosyal hayatınızda sizi geri sıralara düşürecek olumsuzluklar ve tehditlerin farkına varacaksınız. Bahsedeceğim bu yöntem ilkokul öğrencisi bir çocuktan, emekli olmaya yakın bir amcamıza kadar herkesin yapabileceği hatta bence yapmalı çünkü ben mükemmel sonuçlara heyecanla ulaştım.

S.W.O.T!

Kişiyi yol gösteren koç seviyesine çıkarma yöntemleri arasında da kullanılan bu yöntem, Kişinin kendisini tanımasına ve kendisini geliştirmesini sağlamak amacında da kullanılmaktadır.
SWOT, dört sözcüğün baş harflerinden oluşturulan bir sözcüktür:

S = Strengths (Güçlü yönler)
W = Weaknesses (Zayıf yönler)
O = Opportunities (Fırsatlar)
T = Threats (Tehditler)

Kendinizi güçlü veya zayıf görebilirsiniz ama sizler sadece tek bir yeteneğe sahip değilsiniz. Bulunduğunuz çevre ve aldığınız eğitim derecesinde kendinizi yetiştirdiniz ve bir iş kolunda görev almaktasınız. Bu sizi kalan yaşantınızı bu şekilde idame ettirmenizi gerektirmiyor. Muhakkak sizlerin de özlediği, keşke dediği,  şu olsa daha iyi olurdu dediği iş veya sosyal hayat vardır. Bu analiz sayesinde başta da söylediğim gibi güçlü ve zayıf yanlarınızı belirleyebilir, fırsat ve tehditleri analiz edip kendinizi ileri ki yaşamınıza adapte edebilirsiniz. Sıradan ve monoton hayatın aksine geleceğinizi daha aktif yaşamanız adına ilk adımı atma zamanının geldiği kanaatindeyim.
SWOT analizinin ne olduğundan kısaca bahsettikten sonra, nasıl yapılacağı kısmına geçebiliriz. Kişisel SWOT sonucunuzu merak ediyorsanız, aşağıdaki soruların yanıtlarını bir kâğıda yazabilirsiniz.

Güçlü Yönler!

Diğerlerinin sahip olmadığı ne gibi avantajlarınız var? (Yetenekler, beceriler, sertifikalar, eğitimler, bağlantılar …)
Neyi diğerlerinden daha iyi yapıyorsunuz?
Ne gibi kişisel kaynaklara ulaşabilirsiniz?
Etrafınızdaki kişilere göre güçlü yönleriniz hangileri?
En gururlandığınız başarılarınız nelerdir?
Diğer kişilerin sizin kadar önem vermediği değerleriniz nelerdir?
Bu sorulara kendi açınızdan ve çevrenizdeki kişilerin açısından bakarak cevap verin. Burada önemli olan aşırı utangaç ya da kendini öven şekilde yaklaşmamanız olacaktır. Mümkün olduğuna tarafsız ve objektif olmalısınız.
Güçlü yönlerinizi çevrenizdekilerle kıyaslayarak da belirleyebilirsiniz. Örneğin iletişiminizin çok iyi olduğunu düşünüyorsanız ve çevrenizdeki herkesin de iletişimi iyiyse o zaman bu sizin güçlü yönlerinizden biri olmayabilir.

Zayıf Yönler!

İyi yapamadığınızı düşündüğünüz için yapmaktan kaçındığınız işler hangileri?
Etrafınızdaki kişilere göre sizin zayıf yönleriniz hangileri olabilir?
Aldığınız eğitimler arasından uygulayamadıklarınız var mı? Varsa kendinizi nerede eksik hissediyorsunuz?
Olumsuz iş alışkanlıklarınız nelerdir? ( Örneğin, işe sık sık geç kalır mısınız, masanız dağınık mıdır, stresle baş edemediğiniz oluyor mu? Vs…)
Yaptığınız iş açısından sizi zor durumda bırakan kişisel özellikleriniz var mı? (Örneğin, topluluk önünde konuşmaktan çekinen bir eğitmen olabilirsiniz.)
Güçlü yönlerinizi belirlerken yaptığınız gibi, zayıf yönleriniz hakkında da objektif yaklaşmalı ve kendinize dışarıdan tarafsız bir gözle bakmayı denemelisiniz. Gerçekçi olmalısınız. Kişinin zayıf yönleriyle yüzleşmesi her zaman çok kolay olmayabilir. Ancak eğer geliştirilmesi gereken bir yönünüz varsa, geliştirebilmek için öncelikle onun varlığını kabul etmelisiniz. Bu yüzden kendinize karşı dürüst olmaktan korkmayın.

Fırsatlar!

İşinizi kolaylaştıracak yeni bir teknoloji var mı?
Sektörünüz gelişiyor mu? Eğer öyleyse, bu durumu şu anki pazarda nasıl kendi avantajınıza kullanabilirsiniz?
Size yardımı olacak veya yol gösterecek kişilerle bağlantınız var mı?
Şirketinizdeki yönetimsel alışkanlıkları kendi avantajınıza nasıl kullanabilirsiniz?
Rakiplerinizin yapmakta zorlandığı şeyler varsa, bunları kendi avantajınıza çevirebilir misiniz?
Sektörünüzde veya şirketinizde diğerlerinin dolduramadığı bir boşluk var mı?
Müşterilerinizin şirketinizle ilgili şikâyet ettiği bir soruna yaratıcı bir çözüm bulabilir misiniz?
Bunların dışında fırsat bulabileceğiniz pek çok farklı alan da vardır. Networking toplantıları, eğitimler, konferanslar, yeni projeler, şirketin yeni girdiği alanlar, yeni diller öğrenmek vs.

Tehditler!

İş yerinde ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz?
Sizinle rekabet etmeye çalışan bir iş arkadaşınız var mı?
İşinizin veya rolünüzün gerektirdiği beceriler değişebilir mi?
Değişen teknoloji pozisyonunuz için bir tehdit olabilir mi?
Zayıf yönleriniz sizin için ciddi bir tehdit oluşturabilir mi?
Bu analizi yapmak, size kendinizle ilgili kilit bilgiyi sağlayacak. Gelişim için yapılması gerekenleri ve dikkat edilmesi gereken sorunları görünür hale getirdiği için başarıya giden yolda önemli bir adımdır.
SWOT analizi, karşı karşıya olduğunuz fırsat ve tehditler kadar, güçlü ve zayıf yönleriniz için de bir çerçeve çizer. Güçlü yönlerinize odaklanabilir, zayıf yönlerinizi minimize edebilir, fırsatların size sağlayacağı avantajları kullanabilir ve karşınıza çıkması muhtemel tehditlere karşı önlem almanızı kolaylaştırabilir.
İş arayışındaysanız, terfi almayı planlıyorsanız veya sadece kişisel gelişiminizi önemsiyorsanız SWOT analizi sizin faydanıza olacaktır.
Son Olarak!
Umarım gelecek yaşantınızı belirlerken bu analizin size faydası dokunur. Sizlere tatil fırsatının mümkün kılan, her anınızda kararlı, işlerinizde de başarılı bir ömür dilerim.

Selam ve dua ile

Blogcu Baykuş!

0 yorum:

İngilizce Öğreniyorum-2

Merhaba değerli blog okurları, bu yazımda sizlere İngilizcenizi geliştirmek için bulduğum ikinci bir yöntemden bahsedeceğim. Bir önceki yazımda belirttiğimden ziyade bu daha çok kelime öğrenmek için geliştirilmiş bir yöntem. Yabancı dil öğrenme hususunda önemli olan bir şeyde kelime öğrenmektir. Ne kadar çok kelime öğrenebilirsek o kadar çok anlatımımız detaylı olur. Örnek olarak “ ben var canım yanmak” demek yerine. “geçirdiğim trafik kazası sonucu yaralandım” demek daha bir açıklayıcı olurdu. Basit örneğimizden sonra gelelim yöntemimize.

Kelime Havuzu!

Değerli okurlar,  öncelik olarak internette 5000’e kadar İngilizce kelime mevcut.  Bunları bilgisayarımıza kaydettikten sonra, 3 adet kutu ayarlıyoruz. Bu kutuların üzerine günlük, haftalık ve aylık diye sıralıyoruz. Evimizde yer alan a4 kâğıtlarını eşit parçalarda kare şeklinde kesiyoruz. Kestiğimiz kâğıt parçaların ön yüzüne kelimenin Türkçesini, arka yüzüne İngilizcesini yazıyoruz ve “günlük” yazan kutumuza dolduruyoruz. En son olarak da her gün kutumuzu açıp öğrendiğimiz kelimeleri haftalık yazılı kutuya atıyoruz. Öğrendiğimiz ve günlük hayatta kullanmaya başladığımız kelimelerimizi ise aylık kutumuza atıyoruz.

Son Olarak!

Kendimizi geliştirmemiz gerek dostlar. Eksiklerimizi giderip, bizleri zorlayan işlere de veda etmeliyiz. Böylelikle terazimiz dengede olur ve hayat akışınız sorunsuz devam eder. Umarım emeğiniz boşa çıkmaz. Allaha emanet olun. İyi bloglamalar. Selam ve dua ile


Blogcu Baykuş!

0 yorum:

İngilizce Öğreniyorum-1

Merhaba değerli blog okurları, bu yazımda sizlere pratik bir şekilde yabancı dil öğrenmemizi sağlayacak bir yöntemden bahsedeceğim. Daha öncelerinde çok fazla bahanelere sığınıp ben yapamam, ben konuşamam, ben okuyamam diyenlerimiz vardı. Hatta işi profesyonel kurnazlığa taşıyıp milliyetçilik seviyesine çıkarıp “Onlar öğrensin, biz niye öğreniyoruz.” gibi büyük bahaneler kuran arkadaşlarım dahi oldu. İşin aslı ne yabancı sevdalısı biriyim ne de onlardan kendimi düşük gören biriyim. Bu yöntem ile en zor dili bile kolaylıkla öğrenmenizi sağlayacak. Bunun ne faydası olacak diyen arkadaşlarımız için ise, en basiti çalıştığınız iş kolunda daha da iyiye gitmek adına yardımcı tabancı metinleri kolaylıkla okuyabilir, yurtdışı kaynaklı sitelerden yardımcı ekipmanlar satın alabilir hatta yurt dışına satış yapabilirsiniz. Bunlardan ziyade artık turizm ile dünya daha da küçüldü ve her ülkeden insanlar farklı ülkeleri ziyaret etmeye ve tatil yapmaya geliyor. Hatta gezdiği ülkeyi beğenip kendi ülkesine geri dönmeyenler bile var. Kendi ülkemizde dahi yabancı uyruklu vatandaşlar yaşamakta.  İletişim kurmanın zorluğunu üzerimizden atmak ve bunu karlı bir iş fırsatı çevirmek adına bende bir yöntem geliştirdim. Günümüzde artık pek çok dil öğrenmek mümkün. Akıllı dil kartları ve pratik sözlükler bolca satılmakta. Ama ben bunu daha da kolaylaştırdım. İyi derecede öğrenmek adına, sadece cümleleri öğrenip geçmeyeceksiniz, binlerce kelime öğrenip zamanlarla beraber kullanmayı da öğreneceksiniz. Nasıl sorunuza cevabım;

Günlük Tutma!

Ortak dil adı altında İngilizceyi ele alalım. Detaylı olarak on iki zaman var ama işin kolay ve anlaşılır olanı dört zamandır. Şimdiki zaman, geniş zaman, geçmiş zaman ve gelecek zaman. İnternetten Googleamcaya sorarak kolaylıkla bu zamanlara ulaşabilirsiniz. Sonrasında bu zamanları bilgisayarınıza kaydedin ve gün sonunda evinizde çayınızı veya kahvenizi yudumlarken gününüzün nasıl geçtiğini anlatan bir kompozisyon yazın. Ardına kurduğunuz her cümleyi internetten indirdiğiniz zamanlar ve kelimelere bakarak İngilizce yazıp konuşmayı deneyin. İşin keyifli noktası bunu arkadaşlarınız veya aile bireyleri ile yaparken komik görüntüler ortaya çıkacak ve akşamınızda bir o kadar eğlenceli geçecek.

Son Olarak!

Umuyorum ki eğlenceli zamanlar geçirerek yeni bir dil öğrenirsiniz. Çevrenizden olumsuz sonuçlar görebilirsiniz ilk zamanlarda ama ilerleyen zamanlarda onlardan farklı olup bir üst seviyeye çıktığınızı anlayacaksınız. Aklınıza takılan sorular olursa lütfen yorumlar bölümüne mesajınızı bırakın veya sosyal medya hesaplarımdan bana mesaj atın. İyi bloglamalar


Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Facebook Messenger!

Merhaba değerli blog okurları, az önce karşılaştığım bir durum üzerine bu yazımı sizlerle paylaşmak istedim. İş yerinden bir abim telefonuna Facebook Messenger mesajlarının geldiği söyledi. İlk önce mesajlaşma ayarını farklı yaptıklarını sandım ama netten araştırınca, bunun Facebook’a ait yeni bir güncelleme olduğunu öğrendim ve sizlere bundan bahsetmek istiyorum.

Messenger + Sms = Entegre!

Bildiğiniz üzere Facebook, Whatsapp ve Instagram’ı kendi bünyesine katmıştı. İşi daha da ilerleten şirket, şimdi de Sms’i kendi bünyesine kattı ve artık Smsler Messenger uygulamasında görünecek.  Yani iki uygulama açmak yerine artık tek uygulamadan tüm mesajlaşma işlemleri yapılacak. Bir bakıma güzel olmuş desem de çok da gerekli değil diye düşünüyorum. Sonuç olarak Facebook Messenger, sadece Facebook’ta ki mesajlaşma işlemini bir uygulama ile telefondan yapılmasını sağlıyordu ve internet olmadan bu uygulama kullanılamıyor. Normal Sms için ise internet şartı yok. İkisi nasıl birbirine uyum sağlayacak merakla bekliyorum.

Facebook Messenger Sms İptal İşlemi!

Facebook Messenger ile normal Sms bir arada olmaz. Ben eski halinden memnundum diyenleriniz vardır. Alışkanlıklarından vazgeçmeyip önceki gibi işlemlerine devam etmek isteyenler olacaktır diye düşünmüş ki  Facebook bunu kalıcı şekilde ayarlamamış. İstemeyenler de olur dedikleri için Messenger’den küçük bir işlem yaparak durumu eski haline döndürebiliyorsunuz. Yapılacaklar ise çok basit. Messenger uygulamasını açıp sağ üst köşede yer alan profil butonuna tıklayın. Sonrasında alt kısımda açılan kişiler başlığına tıklayın. Açılan pencereden kişileri senkronize et ve telefon araması ve Sms geçmişi seçeneğine dokunun. Özellik açık ise bu durumdan muafsınız demektir. Ola ki kapalı yazıyor ise oraya tıklayıp aktif edin. Çıkacak onay işlemi ardından tamama basın. Bu şekilde her şey eski haline dönecektir.

Sizlere İyi Bloglamar dilerim.
 ADAM…

0 yorum:

Nasıl İtfaiyeci Olunur!

Merhaba değerli blog okurları. Öncelikle uzun bir aradan sonra tekrar sizlere yazı yazmanın mutluluğu yaşadığımı belirtmeme izin verin. Blogumdan ayrı geçen sürede siz değerli okurlarıma düzenli olarak hangi bilgileri ulaştırmam gerektiği tartıştım kendimle ve sonucunda gençlerimizin meslek seçiminde yaşadığı zorlukları göz önünde bulundurarak sizlere meslekler hakkında düzenli yazı yazmaya ve sizlerle paylaşmaya karar verdim. Önceliği de şuan ki mesleğim olan itfaiyeciliğe veriyorum ve sizleri itfaiyeci nasıl olunur ile baş başa bırakıyorum. Çayları hazırlayın. :)

İtfaiyecilik Nedir?

Siz değerli okurlarıma öncelik olarak mesleğimin kendimce tanımını yapacağım. İtfaiyecilik, canını sakınmayı hiç düşünmeden kendini sizlerin can ve mal sağlığı için feda ederek ateşle mücadele eden kişilere itfaiyeci ve bu işe de itfaiyecilik denir.

Nasıl Olunur?

İtfaiyecilik mesleğine girmenin birkaç yolu vardır. Bunlardan biri meslek liselerinden makine, kimya ve elektrik bölümlerinden direk 2 yıllık geçiş hakları vardır. Yalnız bu durum bu sene sonunda yeni yılla beraber geçersiz olacaktır. Ayrıca askeriyeden de geçiş yapılabilmektedir.  Günümüz şartlarına göre 7 yıl askerlik vazifesini meslek olarak yapan kişiler İtfaiyeciliğe geçiş yapabilmektedir. Eğer eğitimini alıp itfaiyeci olmak isterseniz, Meslek Yüksek Okulundan mezun olmanız gerekmektedir. Adana Ceyhan da Çukurova Üniversitesi Ceyhan Meslek Yüksek Okulu Sivil Savunma ve İtfaiyecilik bölümü bulunmaktadır. Ygs 6 türünden öğrenci alan bu bölüm 267 puan istiyor. İlave olarak kpssden de 60 üzeri puan şart. Tabii ki bu Ceyhan için geçerli, diğer illerin puanlaması farklı ama aşağı yukarı yine bu puana yakın. İki yıllık eğitiminiz sonucu staj için seçilen bölgede okullara göre değişen staj süresi ile aldığınız ön eğitim sonucunda mesleğinizi yapmaya hak kazanıyorsunuz. Biraz da itfaiyecilik mesleğinin çalışma saatlerinden ve koşullarından bahsedeyim sizlere. Her itfaiyeci 24/48 çalışır. Yani bir tam gün çalışıp diğer iki günde istirahatta oluyorsunuz. Bu sistem vardiyalı çalışanlar içindir. Normal memur gibi 8/5 çalışmakta mümkündür. İtfaiye Daire Başkanlığı içerisinde Yangın ve ruhsat müdürlüğü yer almaktadır. Burada çalışan personeller ve daire içerisinde yer alan tüm amir ve müdürler 8/5 çalışmaktadır.

Sonuç Olarak!


Sizlere mesleğimizin inceliklerini ayrıcalıklarını ve nasıl olunacağını belirttiğime inanıyorum. İlave olarak da geçen bir günü kısaca size tarif edeyim… İtfaiyecilik her şeyden öte bir can için nöbette durmaktır. Aldığın her çağrıda bir can için koşturduğunu unutmamak gerekir. Herkes tatlı uykusunu çekerken sen diken üstünde telsizden veya telefondan gelecek ihbarı beklersin. Bir ihbar aldığın anda koşarak araca biner ve yakarsın o acı sireni ve dahası arabada giyinirsin. Biraz sonra alevler içine girmeye hazırlarsın kendini. Bunu yaparken bir an bile geri çekilmeyi düşünmezsin. Her şeyi geride bırakmak zorunda kalırsın o anda. Aileni, sevdiğini, arkadaşlarını…  O an sadece yardımına koştuğun insanlar için bir umut ışığı oluverirsin.  Elin yüzün kapkara olur. Biraz da soluduğun dumandan dolayı ciğerlerin zarar görür, hissedersin ama umursamazsın çoğu zaman. Sen yangını söndürmüş yüzün kömür karası bölgene dönüş yapmaya hazırlanırken bir çocuk gelir ve sana “su içer misin ağabey “ diye seslenir sana ve o anda emeğinin karşılığını almış olursun. Yüzünün gülmesi ile beraber “ İYİKİ “ dersin kendi kendine…  “İYİKİ “ …

0 yorum:

Blog Yazmaya Başladım!

Merhaba değerli blog okuyucuları, bugün sizlere nasıl blog yazmaya karar verdiğimi anlatacağım. Çocukluk yıllarımda da şiir, kompozisyon yazma gibi hobilerim vardı. Hatta kendi başıma kaldığım süre zarfında tek yaptığım yazı yazmak idi. Kendimce denemelerde yazmaya çalışmışlığım vardı ama eksiklerimden ötürü bir türlü tamamlayamamıştım.

Nasıl Başladım!

İlkokulda güzel yazılar yazdığımın farkında olmadan oturup yazıyordum. Çevremdekiler hayranlıkla okurken ben ise sadece yazıyordum. Liseye geldiğimde derslerde bazı hocalarımızın da kompozisyon denemeleri yazdırmaları veya şiir analizleri yaptırma sıralarında fark ettim ki bende bir ışık var. Sonrasın da kendimce bir konu bulup yazmaya başladım. Tabi o sürelerde blog yazmak veya blogger olmak gibi bir kelime hiç duymamıştım çevremde de bu işle ilgilenen kişiler yoktu. Sadece evimde ve işte oturup boş vakitlerimde yazı yazıyordum. Benimle beraber birkaç arkadaşım daha vardı şiir yazdığımız. Amatörce başlayan denemelerimiz bundan bir yıl sonrasında sadece denemelerde kaldı. Çünkü işin içine maddi mücadele ve manevi huzursuzluklar başlamıştı. Kendimi  “zaten yeteneğim var. Şu sıkıntılar bitsin de yine başlarım yazmaya” diye teselli ediyordum. İşin aslı üzerinde durmadıkça unutulup yok olacağını hiç tahmin etmiyordum o sıra. İşleyen demir ışıldar diye boşuna dememişler. Bende o süreden sonra “İşlemezsen paslanır” kelimesini kendim türettim ve bizzat tecrübe ile sabitledim. Sonrasında hayatıma giren, bilgisayarları değil ülkeleri birbirine bağlayan güzel bir sistem ile tanıştım adı İnternet.  İş yerimize internet bağlandıktan sonra da sosyal ağlar ve kişisel sayfaların varlığından yavaş yavaş haberdar oluyordum. Fakat biz hala toparlanma sürecinde olduğumuzdan ben blogtan ve bloggerlıktan uzak bir yaşam sürmeye devam ettim.

Sonunda Başardım!

Yıllar böyle akıp gittikten sonra bir gün Vural ağabeyimle karşılaştım. Meşhur Vural EgemenSARIGÖZ.  İyi ki de tanıştım şuan onun sayesinde bugün bu yazıları tekrardan yazabiliyorum. Kendisine buradan sizlerin aracılığı ile teşekkürlerimi sunuyorum.  Sizlerin de bir Vural abisi yok ise bu kardeşinizin tavsiyesini dinleyin. Eğer gönlünüzde bir şair veya bir yazar var ise oturup onu ortaya çıkarmak için mücadele edin. Deneyin, elbette ki bir sonuç alacaksınız.  Ben şuan istediğim sonucu almış değilim ama mücadeleden de geri kalmaya niyetim yok. Kendinize bu fırsatı sunun. Umarım gönlünüzde ki edebi sanatçıya ulaşırsınız.
 Selam ve dua ile …

0 yorum:

Merhaba değerli blog okuyucuları, verdiğim kısa moladan sonra tekrar yazı yazmanın mutluluğu ile sizleri selamlıyorum.  Öncelikle tüm Müslüman abilerim ve kardeşlerimin ramazan ayını tebrik eder, ağız tadı ile sağlık sıhhat içinde oruçlarınızı tutmanızı canı gönülden niyaz ederim.  Gelelim bu yazımızda bahsedeceğim konumuza.  Sizlere bu yazımda bir blogger hangi telefonu kullanmalı ondan bahsedeceğim ve buna sizlerle beraber karar vereceğiz.

Yeni Bir Telefon!

Bir blogger olarak her an bir fikre kapılabiliyor, konu hakkında araştırma yapıp yazı yazma ihtiyacı duyabiliyoruz. Bundan ziyade acilen bir metin yazmamız da gerekebilir veya gördüğümüz bir tabela bir foto veya çizilen farklı bir resim bize dikkat çekici gelir ve bunu yazıya dökmek isteyebiliriz.  Daha farklı olarak acil bir iş aldık ve bunu hemen yazmamız gerekebiliyor. Bu nedenle kullanacağımız telefon modeli de blog hayatımıza uygun olmalı diye düşünüyorum. Şahsım adıma şu anki kullandığım telefonum bu işler için ağır ve yavaş kalıyor. Sosyal medyada aktif paylaşım yapmam adına ve bloguma yazı yazmam için farklı bir telefon almaya karar verdim.

Sony ve Samsung!

Bu markaları seçmemin sebebi, ben uzun süre müzik dinlemeyi seven biriyim. Çevremde olan doğal olayları da fotoğraflamak ve videoya kaydetmek ayrı hobimdir. Güvenlikte olmazsa olmazımız tabii. İlave olarak şahsi işlerim açısından bolca görüşme yapıyorum. Bu nedenle iş hayatıma da uygun olmalı. Bu açıdan bu markaların belli başlı telefon modelleri benim seçimlerim arasında yer alıyor ve ben birini seçmeliyim. Seçtiğim modeller; Sony Xperia Z5 Compact ve Samsung Galaksy note 4.


Bu telefonu seçme sebebim, en çok hoşuma giden özelliği bünyesinde kalem bulundurması. Ekranda iz kaldı derdinden ziyade kalem ile rahat işlem yapma düşüncesi beni cezbediyor. Not yazma, çizim yapma, proje oluşturma ve grafik hazırlama gibi işlemler için tasarlanmış bir telefon bence. İşinin ehli sözü bu telefon için geçerli. Ofis programları için ideal bir telefon olmasından ziyade, bloggerlar için en ideal telefon olduğu düşüncesindeyim. Bu telefonu almayı çok isterim.


Bu telefonu seçme sebebim, müzik performansı ve yüksek çözünürlüklü kamerası.  Bu telefonun 2 güne kadar pil ömrü var ve bünyesinde 23 mp. kamera barındırıyor. Bu özellikleri bile telefonu direk tercih etmeme yeterli. Kullandıkları renk seçenekleri, şık ve sade tasarımı ayrı bir hava katarken, telefonun hafıza ve depolama alanlarının çokluğu sadece müzik ve video değil, sosyal medya uygulamaları, oyunlar ve kullanacağınız diğer uygulamalar içinde uygun olduğu hissi uyandırıyor bende. Bu telefon modelinin bana uygun olduğunu düşünüyorum. Hatta youtube kanalıma video yüklemek için bile yeterli olacağı kanaatindeyim.

Son Olarak!

  
Bu iki model arasında kaldım değerli blog okurlarım. Asıl tercih için birkaç gün daha düşünüp net karar alacağım ama bunun öncesinde sizlerin de görüşü benim için önemli. Önereceğiniz farklı bir model var ise yorumlarda lütfen belirtin.
Hayırlı ramazanlar ve iyi bloglamalar


Blogcu Baykuş!

0 yorum:

Dead By Daylight Oyun İncelemesi

Merhaba değerli blog okuyucuları sizlere bugün yeni çıkan ve beta sürümünde yani hazırlık aşamasında olan bir oyundan bahsedeceğim.  Oyunumuzun ismi Dead By Daylight sevgili okurlar. İzlediğim oyun tanıtım videosunda daha beta hazırlık aşamasında olmasına rağmen oyunun büyük ilgi göreceği kanaatindeyim. Şuan birçok Youtuber da oyunu tanıtmaya başladı. Oyun grafiklerinin yüksek olması, bulunduğu atmosferi oyunu oynayan kişiye çok iyi yansıtmış görünüyor. Korku-Gerilim türü oyunlar seviyorsanız zaman kaybetmeden ön sipariş vermenizi tavsiye ederim.



Oyunun Türü ve Konusu!

Oyunumuz aksiyon türünde ve korku, gerilim yüklü bir teması var. Yayımcı şirketi Starbreeze Studios ve geliştirmeyi üstlenen şirket ise Behaviour Digital Incolan bu oyun, şuan sadece İngilizce dil seçeneği ile bulunmakta ve online olarak oynanabiliyor. Oyunda bir katil ve dört kurban yer alıyor. İsterseniz katili canlandırabilirsiniz isterseniz de katilden kaçmaya çalışan kurbanları oynayabilirsiniz. Oyunda hem katilin hem de kurbanların geliştirmeleri açık. Bu sayede oyunda farklı karakterde katiller ve kendinizi savunmanızı sağlayacak yeni ekipmanlar bulundurabileceksiniz. Oyun, Issız bir alanda kamp yapan dört arkadaşın o bölgede bulunan bir psikopat katil tarafından saldırıya uğraması ve gençlerin verdiği kurtulma mücadelesini konu alıyor. Oyun saklambacı andırsa da ilkokul çağımızda ki saklambaç oyununu aklınızdan çıkarın. Çünkü bu oyunda bolca stres, korku, gerilim ve işkence yer almakta. Diğer bazı oyunlarda saklandığınız yerden katilin nerede olduğunu görmenizi sağlayan bir tuş desteği yok sadece katil size yaklaştığında ani bir kalp atışı ve gerilim dolu bir müzik size katilin yakınınızda olduğunu belirtiyor. Oyunda izlediğim haritası karanlık puslu bir alanda bulunan harabe bir ev, çevresinde katili yavaşlatıp ondan kaçmanıza yarar sağlayacak ekipmanlar yer alıyor. Haritada ilerlerken çevrenizde ki ağaçlara kurulmuş işkence aletlerini görebilirsiniz. Şanslıysanız eğer katilin yerlere kurduğu kapan ve diğer farklı tuzaklara denk gelmezsiniz. Katilimizin acımasızlığı, kana susamışlığı ve vahşete açlığını durdurabilecek tek zayıf yöne ise ışıklar. Oyunda farklı bölgede bozuk olarak beş adet jeneratör bulunuyor. Bu oyunda başarıya giden tek yol dikkatli olmak ve takım çalışması ile hareket etmek. Çevrenizde ki malzemeleri iyi kullanırsanız, katilden kaçabilirsiniz. Kazanmak için ise takım çalışması yapıp katili yenmelisiniz. Katili nasıl yeneceğiniz ise size kalsın J . O

Tavsiye Edilen Oyun Gereksinimleri!

İşletim Sistemi: Win 8 64 ya da daha üst bir versiyon
İşlemci: Intel Core i3-4170 ya da AMD FX-8300 ve ya daha üst bir model 
RAM: 8 GB
Gerekli Boş Harddisk Alanı: 15 GB
Ekran kartı: DX11 Uyumlu GeForce 760 veya AMD HD 8800
DirectX: DX 11

0 yorum:

Logitech G900 Chaos Spectrum İncelemesi



Merhaba değerli blog okuyucuları, bu yazımda sizlere Logitech firmasının LOGITECH G900 CHAOS SPECTRUM ürününden bahsedeceğim. Öncelikle ürünü kullanma fırsatım olmadığını belirtmek istiyorum ama bir oyun sever olarak elimden geldiğince oyun oynarken bana kolaylık ve rahatlık sağlayacak ürünleri kullanmak isterim ve bu nedenle elimden geldiğince internette araştırma yapıp ürünleri inceliyorum. Bu ürünün de çıktığı haberini alınca bir kontrol etmek istedim ve benim gibi kendi halinde oyuncu kardeşlerime ve siz değerli okurlara anlatmak istiyorum.

Logitech G900 Chaos Spectrum Nedir!

İlk olarak oyuncuların kişisel kullanım ekipmanlarından biri olan mouse, kişinin sağ/sol eli, ateş etmek üzere hazırda bekleyen silahı, düşmanını yenmek için gösterdiği çaba ve uyguladığı taktiklerin gerçekleşmesinde birinci etken olduğunu söylemek istiyorum.  Bilindiği üzere yurt dışında özel oyun turnuvaları düzenlenmekte ve Gamer olarak da anılan profesyonel oyuncular da bu turnuvaları kazanmak için mücadele ediyor. Bu nedenle de kullandıkları ekipmanlar kendileri ile uyumlu olmalı. Klavye tuşlarının çalışır durumda olmalı. Mouse hareket hızı ve optik okuma süresi en mili saniyede olmalı. Kullandığı kulaklık sayesinde rakibine ait dış sesi iyi analiz edebilmelidir. Gelelim ürünümüzün özelliklerine.


Logitech G900 Chaos Spectrum Özellikleri!

Kablolu ve kablosuz olmak üzere iki farklı şekilde kullanılabiliyor. 1 mili saniyede geri bildirimi ile yüksek seviyede refleks göstere bilmenizi sağlayan bu ürünle tek atış şansınızı zafere dönüştürebilirsiniz. Bu mouseun ağırlığı azaltılmak için optimize edilmiştir. Bu şekilde konfor, şıklık ve zarafet bu mousea buluşmuş oldu. Diğer bir özellik ise her iki elde de kullanılabiliyor olması. Üzerinde yer alan 11 adet tuş ile kullanıcı elinize göre ayarlayabilirsiniz. Tek şarj ile 32 saat kullanım süresi olan mouse sizlere ne kadar şarj düzeyi kaldığını Battery Assistant ile belirtiyor. Yazımı burada sonlandırırken de sizleri teknik özellikleri ile baş başa bırakıyorum. İyi oyunlar iyi bloglamalar.

Teknik Özellikleri


PARÇA NUMARASI:    910-004607
GARANTİ BİLGİLERİ:  2 Yıl Sınırlı Donanım Garantisi
SİSTEM GEREKSİNİMLERİ
Windows® 10, Windows 8.1, Windows 8, Windows 7
Güçlü USB bağlantı noktası
İsteğe bağlı yazılım yüklemek için İnternet bağlantısı
PAKET İÇERİĞİ
Mouse
Şarj/veri kablosu
Kablosuz USB adaptörü
Kablo adaptörü
Aksesuar kılıfı
Yan tuş kapakları (2x sol, 2x sağ)
Yan tuş kapakları (sol, sağ)
Kullanıcı belgeleri

TEKNİK ÖZELLİKLER
İzleme
Çözünürlük: 200 – 12.000 dpi
Maks. ivme: >40 G*
Maks. hız: >300 ips*


Logitech G240 Oyun Mouse Pad’i üzerinde test edildi
Yanıt verme
USB veri biçimi: 16 bit/eksen
USB bildirim hızı: 1.000 Hz (1 ms)
Kablosuz bildirim hızı: 1.000 Hz (1 ms)
Kablosuz teknoloji: Özel 2,4 GHz
Mikro işlemci: 32 bit KOL
Kayma
Dinamik sürtünme katsayısı:* 0,11 μ (k)*
Statik sürtünme katsayısı*: 0,17 μ (s)*


Ahşap kaplama masada test edildi
Dayanıklılık
Tuşlar (Sol/Sağ): 20 milyon tıklama
Ayak: 250 kilometre
Pil Ömrü
Varsayılan aydınlatmayla: 24 saat
Aydınlatmasız: 32 saat
MOUSE TEKNİK ÖZELLİKLERİ
Bağlantı Türü: Kablolu/Kablosuz
USB Protokolü: USB 2.0
DPI (Min./Maks.): 200-12.000
USB Bildirim Hızı: 1 ms
Algılayıcı: PMW3366
Gösterge Işıkları (LED): Var, RGB
Tuşlar: 6-11
Diğer özellikler: Süper hızlı kaydırma tekerleği, oyun sırasında DPI ayarı, 5 dahili profil
Fiziksel özellikler
Yükseklik: 130 mm (5,12 inç)
Genişlik: 67 mm (2,64 inç)
Derinlik: 40 mm (1,57 inç)
Ağırlık: 107 gram (3,80 ons) yalnızca fare
Kablo Uzunluğu (Güç/Şarj Etme): 1.83


0 yorum:

Resident Evil 7 Demo İncelemesi (DİKKAT SPOILER İÇERİR)

Merhaba değerli blog okuyucuları. Bu yazımda sizlere Resident Evil 7 oyununun demo sürümünden bahsedeceğim. Oyun, Playstation Plus üyelerine özel oynanabilir hazırlandı. Oyun dili ve seçenekler Japonca olarak ayarlı. Hem japonca hem İngilizce dil seçenekleri sunuyor oyun size.  Oyun 24 Şubat 2017’de satışa çıkacak olması özleyenlerine biraz daha sabredin mesajını gönderiyor.

İlk İzlenim!

Elleri bağlı olan kişinin gözlerinden başlayan oyun, yerde yarı baygın yatan, takım elbiseli kişiden ayılıp kendine yardım etmesi ile devam ediyor. Yerden kalkarak yerde bulduğu bıçak ile karakterin bağlı ellerini çözmeye çalışırken. Arkadan gelen bir ses ile duraklaması ile oyun ikinci sahneye geçiyor ve oyun farklı bir kişinin gözünden tekrar başlıyor. Terk edilmiş bir evde ayılan karakterimizin etrafı incelemesi ile başlıyor yeni sahne. Harabe olmuş evin odalarını ve çevresini incelerken etrafta bolca kan, kemik, kesilmiş uzuvlar ve öldürülmüş hayvan cesetleri yer alıyor. Cansız mankene ait sökülmüş bir parmak, kilitli bir dolap bulan talihsiz arkadaşımız yanından düşen oyuncak bebekten korkup irkildiğinde demir makası buluyor ve kilitli dolabı açıp içinde gizlenen eski dvdlere ait bir kaset buluyor. Kaseti ilk oda da yer alan televizyona takıp izlemeye başladığımızda ise oyunumuzun hikâyesini öğrenmeye başlıyoruz.

Asıl Olaylar!

Kaseti izlerken olayların iki maceraperestin çevrelerinden duyduğu 3 yıldır terk edilmiş fakat evin içinden seslerin geldiği anlatılan perili diye tabir ettikleri evi gidip kasete almak istemeleri ile başlıyor. Evin kapısını kırarak açıp odaları gezen ikiliye bir de kameraman eşlik ediyor ve burada ise oyunumuz yine üçüncü kişi gözünden oynanmaya başlıyor ki Resident Evil için bu mutlak olandır. Aralarında konuşup tartışırken bir yandan da etrafı inceleyen ikiliden diğeri farklı bir yöne gittikten sonra korku dolu dakikalar başlıyor. Onu aramaya koyulan arkadaşımız ve kameraman kardeşimiz, şömineye gizlenen bir kolu bulup açmaları ile gizli bölmede yer alan kapı açılıyor. Kapıdan içeri girdikten sonra ise aslında o evin terk edilmemiş olduğu anlaşılıyor. İçeri girdikten sonra aşağıya inen bir merdiven yer alıyor ekibimiz aşağı indikten sonra depo veya mahzeni andıran bir yerde buluyorlar kendilerini ve kaybolan arkadaşları sırtını onlara dönük şekilde orada bekliyordu. Kayıp arkadaşımıza ilerleyen kameranın onu kendine döndürmesi ile hem evde yalnız olmadıkları gerçeğini öğreniyorlar hem de kayıp arkadaşlarının orada asılı şekilde ölü bedenini buluyorlar.

Demo Finali!

Kasetin bitiminden sonra oyun tekrardan birinci kişinin gözünden devam ediyor. Masada “Senin başını taş ile ezeceğim” yazılı notu bulan oyuncumuz kasette bulunan gizli bölmeye doğru ilerliyor. Gizli bölmede bulduğu anahtar sayesinde zaman kaybetmeden kaçması gerektiğini anlamış olacak ki korku ile kapıya doğru koşuyor bulduğu anahtar sayesinde kapıyı açıp kaçarken son kez arkasına bakmayı isteyen arkadaşımız yaşlı, yüzünde ki derisi soyulmuş kanlar içerisinde bir adamın saldırı ile karşılaşıyor. Son olarak oyun tekrar başlangıçta ki sahneye dönüyor ve takım elbiseli abimizin de ölümünü bizlere sunuyor. Korku dolu dakikalardan sonra aslında evde ki ailemizin ölmediğini sadece yemek yeme tarzlarını değiştirerek insanları yemeye karar verdikleri kanaatindeyim.  

İyi bloglamalar Hayırlı Ramazanlar.


Blogcu Baykuş!

0 yorum: